Helal ve Temiz Beslenme Üzerine Notlar – 2

Mustafa Hamurcu   •   02 Temmuz 2020

Mustafa Hamurcu

02 Temmuz 2020

Helal Beslenme

Merhaba,

İlk yazıyı okumamış iseniz Helal ve Temiz Beslenme Üzerine Notlar – 1 bağlantısına tıklayarak okuyabilir ve daha sonra bu yazıya devam edebilirsiniz.

Konumuz aslında beslenme üzerine. Ama biraz da beslenmemek üzerine kafa yorsak nasıl olur?

Rabbimiz her yıl ramazan ayında oruç tutmamızı (belli vakitlerde beslenmememizi) emrediyor. Hem de bir ay. Bu bize ve bizden öncekilere emredilmiş bir ibadet. İtaat etmekle mükellefiz. Peki oruç ibadetinde ne hikmetler olabilir? İnsanın aklına ilk gelenler genelde açların halinden anlamak ve sıhhat kazanmak oluyor. Bu konuları ne kadar derin bir tefekkürle ele aldığımız ise meçhul. Ancak başka bir hikmet daha söz konusu olabilir mi?

Beslenmemek Üzerine Düşünceler

Hristiyanların içine düştükleri muhtemelen en büyük hata, Hz. İsa’yı (a.s) ilah olarak kabul etmeleridir. Bu tutumları onları kafirler zümresine dahil eder ve Allah’ın gazabına neden olur. Rabbimiz bu konuda şöyle buyuruyor;

Muhakkak ki, “Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih’tir” diyenler kâfir olmuşlardır. (Onlara) de ki: “ Allah, Meryemoğlu İsa Mesih’i, anasını ve bütün yeryüzündekileri helak etmek istese O’na kim engel olabilir? “ Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir. (Maide 17)

Aynı surenin ilerleyen ayetlerinde ise konumuzla alakalı çok önemli bir hususa değinilmekte.

Meryem’in oğlu Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak onlara ayetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl yüz çeviriyorlar! (Maide 75)

Ayette “Her ikisi de yemek yerlerdi” buyuruluyor. Yemek yemek ve yiyeceğe ihtiyaç duymanın aslında kendi içerisinde acziyet barından bir eylem olduğunu anlamamız gerekiyor. Allah hiçbir şeye ihtiyaç duymaz. O tektir. Samed’dir. İnsanın ise yemeye ve içmeye ihtiyacı vardır. Yemek yiyen birisi nasıl ilah olabilir? Bu acziyetimizi ikrar eden bir bilinçle konuyu ele almamız gerekiyor. İhlas suresinde Allah’u Teala kendisini “Samed” olarak tanımlamıştır. İmam Gazali Hazretleri İhlas suresindeki Allah’üs-samed ayeti ile Allah’ın kendisinden acizlik ve zayıflığı kaldırdığını bildirmiştir.

Kişi oruç tutmak suretiyle birçok ihtiyacından kendisini soyutlar, kısa süreli de olsa ihtiyaçlarından azad olur. Kişi oruçlu ve ihtiyaçlarından soyutlanmış iken Allah’ın Samed esmasının tecellilerine mazhar olur. Düşünsenize ihtiyaçlarını asgari seviyeye indirmiş bir insanı. O ne kadar hürdür. O kişi satın alınamaz. Para için, şöhret için, bir heves için davasını satmaz. Bu konularda yapılan hiçbir teklif onu yolundan çeviremez. Rabbim bu ümmete satın alınamayacak idareciler, din adamları, öğretmenler, bilim adamları, sanayiciler, sanatçılar, yazarlar ve aile bireyleri nasip etsin.

Kişi, Samed esmasının tecellisine sahip olsa bile bir kuldur. Rezzak olan Allah tarafından rızıklandırıldığını unutmamalıdır. Kendisine verilen rızıklardan (her türlü nimetten) özellikle ihtiyaç sahiplerine harcayarak Allah’ın kimi kulları üzerindeki Rezzak esmasının tecellisine vesile olur ki işte o insan Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Allah adıyla bu işleri yapar. Bu bilinç ile hareket eder.

Eğer kişi kendisinde tecelli eden esmaların gereğini yapmıyor ve bu güzellikleri kendinden biliyor ise gizliden gizliye bir şirke bulaşmış olur ki bu bir kafirlik alametidir. Çünkü kafir örten demektir. Kişi, Esmanın asıl sahibini gizler (örter) ve kendisindeki kazanımları kendi benliğinden bilir ise kendisini Allah’a ortak koşmuş olur. Bu gizli şirktir ve çok tehlikeli bir yoldur.

Hangi Oruç?

Bilindiği üzere oruç sadece ramazan ayında tutulan farz bir ibadetten ibaret değidir. Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tuttuğu Pazartesi – Perşembe oruçları, Hz. Davud Aleyhisselam’ın tuttuğu gün aşırı oruçlar (bir gün tutup, ertesi gün tutulmayan oruç), her ayın 3 günü tutulan oruçlar, Üç aylarda, Şevval ve Muharrem aylarında tutulan oruçlar gibi bir çok oruç çeşidi bulunmakta.

Allah’u Teala ilk orucu Adem Aleyhisselam’a, sonra diğer peygamberlere ve ümmetlere emretmiştir. Musa Aleyhisselam ve İlyas Aleyhisselam 40 gün, İsa Aleyhisselam 60 gün hiçbir şey yemeden oruç tutardı. Abdülkadir Geylani 40 günde bir iftar ederdi. Bunlar efsane değil, kitaplarda anlatılan gerçeklerdir. Davud Aleyhisselam ömür boyu bir gün yer, bir gün oruç tutardı. Oruçların en ağırı olan Savm-ı Davud denilen bu oruç Peygamberimizin (s.a.v.) de en sevdiği oruçtur. (Aidin Salih / Gerçek Tıp – Yitik Şifanın İzinde – sayfa 152)

İnsan Kuran ve Sünnet ışığında dinin kendine öğütlediklerini uygularsa fazladan bir şey yapmasına gerek kalmadan sağlıklı ve mutlu bir hayat sürer. Ey iman edenler, Allah’ın ve Peygamberinin önüne geçmeyin (Hucurat 1) ayetine binaen, bu kadar farz, sünnet ve nafile oruç çeşidi var iken şifa perhizleri ve intermittent fasting (aralıklı açlık) gibi yöntemlerin denenmesi konusunda hassas olmamız ve niyetimizi halis kılmamız gerekmektedir. Bu yöntemler dini oruçlara bir alternatif olarak görülmemeli. Bu tarz bilinçli açlıklar, hızlı bir şekilde sağlığı bozan problemlerden kurtulmak, vücudu yenilemek ve eski sağlığını tekrar kazanmak için yapılır. Ancak kişi ibadetlerini daha iyi yapabilmek ve daha iyi bir insan olabilmek gibi ulvi niyetler ile bu olaya yaklaşırsa yapacağı bu işin Allah katında ibadet mertebesinde değerlendirileceğini düşünüyorum. En doğrusunu Allah bilir.

İnsan, kendi elleriyle yaptıkları yanlışlar ve vücut sistemini doğru çalıştırmadığı neticesinde bazı ileri düzey sağlık bozukluklarına karşı açlık metotları uygulayabilir. 1-3-5-10 veya daha fazla gün, çeşitli metotlar çerçevesinde sadece su içilerek açlıklar yapılarak şifalanılabilinir. Bu metotlara Açlık orucu, Şifa Orucu veya Su Orucu gibi isimler veriliyor. Ancak ben dini literatürü bu metotlara karıştırmamak adına Açlık Terapisi veya Şifa Perhizi gibi isimler vermek istiyorum.

Süre uzun gelmiş olabilir. Bu süreleri sadece su içerek geçirebiliyorsunuz. Allah insan hücresine onlarca gün yemek yemese bile hayatta kalabilecek kadar besin maddesi koymuş bulunmakta. Ancak su konusunda aynı şeyi söyleyemiyoruz. Sürekli ve fazla yemek insan vücudunda bir müddet sonra sıkıntılar oluşturmaya başlar. İnsan bağışıklık sistemi ekseriyetle bağırsaklardaki birbirinden çok farklı, karışık ve işlemiş gıdaların analizini yapmak, denetlemek, ayrıştırmak, atıkları uzaklaştırmak, uzaklaştıramadıklarını depolamak ve görevli organlara sevk etmek gibi devasa zor görevlerden dolayı vücuttaki diğer ilgilenilmesi ve onarılması gereken yerler ile ilgilenemez. Az ve öz yemek yer ve bunu zamanında, doğru sıra ve doğru besin kombinasyonlarıyla yaparsak vücut sistemimiz önceliğini tamir edilmesi gereken hasarlı organlarımıza verecek ve vücut sistemleri muazzam bir şekilde Allah’ın izniyle şifalanacaktır.

Şifa Perhizi Nasıl Yapılıyor?

Rahmetli Aidin Salih Hanımın Gerçek Tıp / Yitik Şifanın İzinde kitabında detaylı bir şekilde bahsedilen şifa perhizlerinden biri olan 1 günlük şifa perhizi 36 saate tekabül ediyor. Birkaç sene önce 36 saatlik açlık denemelerim oldu. Sürecin nasıl işlediği ile ilgili biraz bahsedecek olursak 36 saatlik açlık yapacağınız günü belirleyin. Örneğin pazartesi günü açlık yapacak iseniz, bir gün önce yani pazar günü gayet hafif beslenin ve eğer mümkünse pek hayvansal gıda almayın. Pazar akşamı saat 19:00’dan sonra yeme ve içmeyi kesin. Yatmadan önce bağırsakları boşaltmak isteyenler bir bardak suya bir yemek kaşığı Magnezyum Sülfat (Epsom Tuzu) karıştırıp için. Kan grubu 0 olanlar Sinameki tercih etsinler. Niyetinizi ederek konunun önemine ve ciddiyetine yaraşır bir şuur düzeyine yükselin. Niyetiniz ile beyninizi kodlayarak organlarınızın ve tüm vücut sistemlerinizin bu sürece dahil olmasını sağlayın. Niyetiniz şu şekilde olabilir;

Niyet ettim Allah’ım; benim, annemin, annemin soyunun, babamın, babamın soyunun, eşimin, eşimin soyunun, bütün ümmet olarak işlemiş olduğumuz haksız yere adam öldürme, nefislere kıyma günahlarına, helal olmayarak yediğimiz haram mala ve mirasa, faize, yetim malına, domuz etine, içkiye, Allah adına kesilmemiş hayvanlara, yediğimiz bütün haramların affına kefaret ve vesile olması niyeti ile, tüm bu pislik kalıntılarını vücudumdan atmaya ve bunlar nedeniyle işlemiş olduğum günahların affına vesile olması niyeti ile, bedenimin hastalıklardan, ruhumun günahlardan temizlenmesi, nefsimin kötüye olan meylinin gitmesi ve takva elbisesini giymesi niyeti ile, Hz. Adem a.s’dan kıyamete kadar işlediğimiz bütün günahların affına kefaret ve vesile olması niyeti ile, niyet ettim Allah’ım senin rızan için 36 saat, su ile şifa perhizi yapmaya.

Eğer nafile oruç tutmak isterseniz ya da kaza oruçlarınız var ise niyetinizi o yönde yapabilirsiniz. Zaten iftar ve sahurda biraz su içerek ve az miktarda hurma yiyerek 1 günlük oruç tutmuş olursunuz. Hem ibadet sevabı alırsınız, hem de az yiyerek vücudunuzun daha sıhhatli olmasına vesile olabilirsiniz.

36 saatlik şifa perhizinde şu adımları izleyebilirsiniz. Pazartesi gününün gündüzünü normal oruç tutuyor gibi geçirin. Akşam iftar vakti ve gece dilerseniz su içebilirsiniz. Yemek yemek yok. Salı günü sabah saat 07:00’da organik meyve suyu içerek perhiz tamamlanır. Gün içerisinde meyve suyu, meyve veya salata yenir. Akşama yakın tek çeşit sebze yemeği yiyin.

İşte bu kadar 🙂 Bu bahsettiğim süreç 36 saatlik (1 günlük) şifa perhizinin yapılış şekli. Günler sizin durumunuza göre arttırılabilir. Sizde denemek istiyorsanız okuyup, araştırıp, bilenler ile (bu konularda bilgisi olan doktor tanıdığınız varsa daha iyi olur) istişare ederek ilerleyebilirsiniz.

36 saatlik açlıkların benim için en önemli kazanımlardan birisi kesinlikle ve kesinlikle haz için yemek yiyor oluşumuzu anlamam oldu. Bu bilgiyi birinden duysam veya okusam üzerimde bu kadar tesir oluşturmayacaktı muhtemelen. Maalesef birkaç saniyelik lezzet, haz ve tat duygusu için inanılmaz kalorili, zararlı ve çöp diye tabir edeceğimiz yiyecekleri yiyoruz. Bu durumun, şeytanın insan üzerinde hüküm sürmeye çalıştığı kozlarından birisi olduğunu unutmayalım.

36 saatlik şifa perhizlerini yaptığımda tat alma duyumda olumlu yönde artışlar oldu. Perhizin sonunda aldığım ilk gıda karpuz suyu idi. Ben karpuzun bu kadar lezzetli olduğunu bilmiyormuşum. O günün akşamında yediğim kabak yemeği ise hayatımda yediğim en lezzetli yemeklerden biri idi. Rabbim rahmani lütufları ve lezzetleri hissedebilmeyi nasip etsin. Yapay olan, insan eliyle üretilmiş Monosodyum Glutamat gibi katkı maddeleri katılmış yiyeceklerden tiksindirsin bizleri.

Ayrıca bu süreçte ciddi manada ödem atıyorsunuz.

Bu perhizleri daha uzun süreli yapan birçok kişinin videosunu izledim. Uzun süreli yapanlar genelde doktorların ümit vermediği hastalar oluyor. Bu hasta kişiler vücutlarındaki kanserli (Allah’ı zikretmeyi bırakmış) hücrelerden kurtuldukları gibi, vücutlarında muazzam değişimler yaşıyorlar.

Aşağıda 10 gün açlık yapan bir kişinin deneyimlerini paylaşıyorum.

Şifa Perhizi Deneyimi

Açlık metotlarının en hafifi bence intermittent fasting (aralıklı açlık) adı verilen günün 16 saatinde yemek yemeyip (su içebilirsiniz), kalan 8 saatlik dilimde yemek yenilen ve süreklilik gerektiren bir metottur. Bu metot ile kişi belli bir disiplin kazanmaktadır. Vücuda giren besinler belli aralıklarda alındığından ve vücudun kendini onarabileceği 16 saat kadar uzun bir zaman sağlandığından müspet sonuçlar alınacaktır.

İnsan vücudu kendisine yetebilen bir ecza dolabı gibidir.

Onu kendi halinde, yaratılış ayarlarında tutmayı başarabilirsek başka hiçbir müdahaleye ihtiyaç duymadan birçok hastalığın üstesinden kendiliğinden gelecektir. Modern tıp ve tamamlayıcı tıp bir vesiledir. Şifa Allah’tan istenmelidir. Şükür ile şirk arasında bulunan ince çizgi üzerinde hangisine daha yakın oluşumuz, akıbetimizi belirleyecek yegane faktördür. Şifayı ne doktordan, ne ilaçtan, ne aktardan aldığımız ısırgan otundan ne hacamattan, ne de yapılan bu açlıklardan beklememeli, bunların sadece birer perde ve vesile olduğunu, gerçek şifa vericinin Allah’u Teala olduğunu unutmamalıyız. Doğada şifaya vesile olan her şey Allah’ın birer ayetidir. Allah’ın ayetleri ile yani bu vesileler ile (haşa) Allah’ı aynı kefeye koyup koymadığımızı sorgulama vakti gelmedi mi?

Japonların Yüzde 80 Kuralı

Japonya’da yemek yemeden önce veya sonrasında tekrarlanan en yaygın deyişlerden biri “Hara hachi bu” cümlesidir ve “Midenin yüzde 80’ini doldur” anlamına gelmektedir. Kadim bilgelik, tıka basa yemek yememeyi tavsiye eder. Bu yüzden Okinawalılar, aşırı yiyerek hücresel oksidasyonu hızlandıran uzun sindirim süreciyle bedenlerini yormak yerine kapasitelerinin yüzde 80’ine geldiklerini hissettiklerinde yemeyi bırakırlar.
Tabi ki midenizin yüzde 80 dolulukta olduğunu nesnel bir şekilde bilmek mümkün değil. Bu deyişten alınacak ders, karnımızın doymaya başladığını hissettiğimiz an yemeyi bırakmaktır. Yediğimiz fazladan yemeğe, atıştırmalığa, öğlen yemeğinden sonraki o elmalı turtaya aslında gerçekten ihtiyacımız olmadığını biliyoruz, bunların hepsi kısa vadede bizi mutlu edecektir. (İkigai / Japonların Uzun ve Mutlu Yaşam Sırrı – sayfa 19)

Geleneksel Japon yeme-içme disiplinindeki “Hara hachi bu – Midenin yüzde 80’ini doldur” felsefesi ile Dinimizde yer alan “Yemekte midenizin üçte birini boş bırakın” tavsiyesi ne kadar da birbirlerine benziyor değil mi?

Dinimizde iyice acıkmadan yemek yememek öğütlenir. Yemek yediğimizde tıka basa yememek ve iştahımız daha varken sofradan kalkmak tavsiye edilir. Bir Hadisi Şerifte şöyle buyurulmaktadır;

“Ademoğlu midesinden daha şerli bir kap doldurmamıştır. Ademoğluna belini doğrultacağı kadar birkaç lokma yeterlidir. Eğer daha fazla yemek istiyorsa, (midesini üçe ayırsın), üçte biri yemek, üçte biri su, üçte bir de nefesi için.” (Ahmed (4/132); Tirmizî (2381); İbn Mace (3349))

Yeme ve İçme Disiplini İle İlgili Bazı Kur’an-i Bilgiler

Cennetteki insan, hayat tarzı olarak örnek alınması gereken insan modelidir. Çünkü o, ulaşılacak en güzel makamda ve kendi yaratılışının en mükemmel safhasındadır. Günümüzde insan vücudu için yeme-içme sıralamasında belli aralıklar verilerek önce içecekler, sonra meyve ve tatlılar, sonra ise yemek ve salatalar yenmesi tavsiye edilmektedir. Çünkü su vücut ısısına ulaştığında bağırsaklara geçer. Ancak yemekle birlikte su içilmesi neticesinde mideye fazladan yük yüklenir ve su diğer yiyecekler gibi muamele görerek sanki katı bir gıda gibi hazmedilmeye çalışılır. Bu durum bedeni çok yorar. Meyve ve tatlılar yemek esnasında veya yemekten hemen sonra yenir ise normal zamandaki kadar hızlı bir şekilde bağırsağa geçemez. Aynı su örneğinde olduğu gibi midede diğer yiyeceklerle çok uzun süre kalır ve bu süre zarfında midede mayalanmaya, çürümeye ve gaz oluşumuna neden olur.

Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar. (Vakıa Suresi 17-21. Ayetler)

Bu Kur’an ayetinde Rabbimiz cennetteki insanlara verilen ikramlarda önce içecekleri, sonra meyveleri en sonda ise ana yemeği zikretmiştir. SubhanAllah.

Bulutu üstünüze gölge yaptık. Size, kudret helvası ile bıldırcın indirdik. “Verdiğimiz rızıkların iyi ve güzel olanlarından yiyin” (dedik). Onlar (verdiğimiz nimetlere nankörlük etmekle) bize zulmetmediler, fakat kendilerine zulmediyorlardı. (Bakara 57)

Helva (manna) yani karbonhidrat, bıldırcın etinden (selva) yani proteinden önce zikredilmiş olup, insan yaratılışına göre karbonhidrat ve protein yerken tercih edilmesi gereken sıralamanın da aynen bu şekilde olması gerekmektedir.

Orada boş söz işitmezler, kendilerine yalnız esenlikler dilenir. Orada, sabah akşam rızıkları hazırdır. Kullarımızdan takvâ sahibi kimselere vereceğimiz cennet işte budur. (Meryem 62-63. Ayetler)

Bu ayette ise insanoğlu için günlük 2 öğün yemeğin ideal bir öğün sayısı olduğunu anlıyoruz. Oruçken sahur ve iftar olmak üzere 2 öğün yiyoruz. Intermittent Fasting (Aralıklı Beslenme) disiplininde yine en fazla 2 öğün yemek yemek mümkün oluyor. Demek ki alışkanlıklarımız öyle kuvvetli ki fizyolojik yapımızı ve biyolojik olarak enzimlerimizi etkiliyor. Bir fabrikada hafta içi her gün öğlen 12:00’da yemek yiyen bir kişi belli bir süre sonra robotlaşıyor ve acıkmasa dahi yemek yemesi gerektiğini hissediyor.

Beslenme Üzerine Bazı Altın Öğütler

  • Yemekten önceki 15 dakika boyunca, yemek esnasında ve yemeklerden sonra ortalama 1,5 saat (karbonhidrat ağırlıklı beslendiyseniz 1 saat, protein ağırlıklı beslendiyseniz 2 saat kadar) su içmemeye çalışın. Bu disiplin zamanla oluşacaktır. Bu zaman diliminde birkaç yudum içmek çok problem teşkil etmiyor.

Yemek öncesinde ve yemek başlangıcında içilen su, yiyeceklerin hazmını gerçekleştiren enzimleri yiyecekler ile buluşmadan yani görevlerini icra edemeden mideden bağırsaklara geçmesine neden oluyor. Bu durum yiyeceklerin çok zor hazmedilmesine neden oluyor. Vücut enzim açığını gidermek için sürekli çaba sarf ediyor.

Yemek esnasında ve sonrasında içilen su ise katı bir gıda gibi muamele görüyor. Tabiri caizse birkaç ufak çamaşırı yıkamak için koyduğunuz çamaşır makinenize gereksiz yere temiz perdelerinizi doldurmuş gibi oluyorsunuz. Bu nedenle midenizi normal çalışma rutininden 2-3 kat daha fazla zorluyorsunuz.

  • Ekmek ile eti birlikte tüketmemeye çalışın.

Ekmek (karbonhidrat) ile etin (protein) hazmedilme süreleri birbirlerinden farklıdır. Hazmedilme süresi kısa olan ekmek, hazmedilme süresi uzun olan et ile birlikte yenildiğinden haddinden fazla midede kalarak çürümeye ve asitlenmeye başlar.

  • Süt ürünleriyle (peynir ve yoğurt gibi), et ürünlerini (kırmızı et, tavuk ve balık) birlikte tüketmemeye çalışın.

Kalsiyum ve protein ağırlıklı bu iki gıda türünün birlikte alınması demir emilimini olumsuz etkiler ve alerjik reaksiyonlara sebebiyet verebilir. Özellikle bayat balığın yoğurt ile birlikte yenmemesi gerektiği bilgisi Türk toplumunun kolektif bilincinde vardır. Peki Tevrat’ta süt ürünleri ile etin birlikte yenilmesinin yasak olduğunu biliyor muydunuz?

  • Birbirlerinden farklı ve karışık besinlerle beslenmeyin.

Sürekli olarak açgözlülüğün ve gösterişin boy gösterdiği israf sofralarında beslenen kişiler, yedikleri bu karışık besinleri hazmedemeden çürüterek bağırsaklarına gönderir. Aynı, çöpte bekleyen yiyecek artıkları gibi kokuşmuş ve bozulmuş şekilde bağırsaklara giden bu asitli bulamaç yığını, zamanla floranın bozulmasına, bağırsağın faydalı ve zararlı maddeleri ayırabilen mekanizmasının iflas etmesine neden olur. Bu durum yüksek asit oranına sahip toksinlerin kanımıza, kandan da organlarımıza ulaşmasına neden olur. Hücrelerimiz açtır. Ama kanda hazmedilmiş gıda yerine pislik yüzmektedir. Bu pisliğe leş, hayvan kanı, Allah’tan başkası adına kesilen hayvanların etleri, domuz eti, alkol, sigara ve uyuşturucunun da eklendiğini düşündüğünüzde ortaya nasıl bir tablo çıktığını hayal ederek şu Hadis’i Şerif üzerinde derin derin düşünelim.

Kanın damarlarda dolaştığı gibi, şeytan da, insanın vücudunda dolaşır. (Müslim, Selâm, 24)

Bu hadisi şerifin mecazi yönü olabilir. Ancak bazı alimler bu hadisi şerh ederken açlıkla yani az yemekle ve oruç tutmakla onun yollarının daraltılması gerektiğini beyan ederler. Ayrıca nefsi boyunduruk altına almanın yegane yöntemlerinden birinin, açlık ve susuzluk ile onunla mücadele edilmesi olduğundan bahsedilir.

  • Et ürünleriyle birlikte salata yiyin.

Yeşillikleri bol bir salata et ile birlikte alınan toksinlerin vücuttan daha hızlı atılmasına yardımcı oluyor.

  • Aynı öğünde hem kırmızı et hem de tavuk (ya da balık) yemeyin.

Bu tarz farklı türdeki etleri hazmetmek için birbirlerinden farklı enzimler gerekmektedir. Aynı anda farklı et türlerini için salgılanan enzimler birbirleriyle etkileşime girerek etkilerini kaybedebilirler. Dolayısıyla farklı enzimlerin salgılanması ve farklı etlerin hazmedilmesi süreci vücudu yıpratmaktadır.

  • Zararlı olduğu herkes tarafından bilinen yiyeceklerden uzak duralım. Örneğin cips almak yerine evdeki fırınımızda farklı baharatlar kullanarak kendimiz yapmayı deneyebiliriz.
  • Kan gruplarına (mizaçlara) göre beslenme hakkında araştırma yapıp, kendi özelinizde sizin için faydalı veya zararlı olabilecek besinleri tespit etmeye çalışın. Arabalarımız bile enerjisini lpg, benzin, dizel ve elektrik gibi farklı kaynaklardan elde ediyorken, binlerce çeşit besin türü içinde bizim mizacımıza uygun olmayan gıda mutlaka vardır değil mi?
  • Yediğimiz yiyecekleri olabildiğince çok çiğneyin ve yavaş yiyin.
  • Acıkmadan yemeyin ve yediğimiz miktarı kendi vücudunuza göre ayarlayın.
  • Canlı su için. Kendinizi aç zannettiğiniz çoğu zaman aslında susuz kalmışsınız demektir. Sabahları 1 bardak su içmeyi deneyin.
  • Hepsinden önemlisi yemeye Besmele ile başlayın 🙂

Bu saydığım maddelerden bazılarını uygulayabilmek belki biraz zaman alabilir ve bazen uygulaması zor olabilir. Elimizden geldiği kadar bu konuda çaba sarf etmemiz gerekiyor. Bizi değerli kılan unsurlardan birisi de seçimlerimiz değil mi?

Piyasada Helal ve Temiz Gıda Çeşidini ve Sayısını Arttırmak İçin Talep Dalgası Oluşturmak

Talep Dalgası

Ekonomide 2 temel değer var. Biri talep, diğeri ise arz. Genel olarak talep edilen ürün ne ise o doğrultuda üretim yapılır ve satışa sunulur. Bu minvalde düşündüğümüzde Müslüman tüketiciler, özellikle yeme-içme noktasındaki ihtiyaçlarını talep ederken dürümcüsünden lokantasına, bakkalından marketine, kasabından manavına ve fırınına kadar her türlü satış noktasında helal ve temiz ürün istediklerini ve tercih ettiklerini uygun bir lisan ile karşı tarafa bildirmelidir. Satın alınacak olan gıda türüyle alakalı bilgi sahibi olunarak bilinçli ve kendinden emin bir tüketici duruşu sergilenir ise helal ve temiz gıdalar için bir talep dalgası başlatabiliriz. Bu dalga zaman içerisinde ülkemizdeki tüm üreticileri bağlayıcı bir üretim zorunluluğu haline gelir ki işte o zaman Allah’ın izni ile büyük bir başarı elde edilmiş olunur. Bu konudaki dirayetli talep yoğunluğu karşısındaki üretici firma Müslüman hassasiyetine sahip olsa da olmasa da İslami ölçülere göre üretim yapmak zorunda kalacaktır.

Gerekli üretim şartlarına uyulduğu takdirde gönlümüz öncelikle yerli firmaları tercih etmekten yana olmakla birlikte, daha kaliteli ürün üreten yabancı firmalar var ise İslami ölçülere uygun ürün üretmeleri kaydı ile bu firmalar da tercih edilebilir. Ve hatta edilmelidir ki yerli üretici ürünündeki hatalarını düzeltsin ve kalitesini arttırsın. İstenilen standartlarda ve kalitede ürün üreten firmaların sayısı artmalıdır. Bu şekilde rekabet artacak ve Müslümanların dini hassasiyetlerini kullanarak, “Helal ve Temiz” etiketi altında 3 liralık ürünü 5 liraya satmaya çalışan, helal ve temiz gıda talebini istismar ederek ticari ranta çevirecek firmalar ayakta kalamayacaktır.

Tüm bu süreç boyunca taleplerimizi iletirken karşımızdaki satıcıyı analiz ederek, kırmadan ve nefret ettirmeden bir iletişim modeli oluşturmalıyız.

Bir hayra vesile olan hayrı işlemiş gibidir. Bu nedenle bir tek benle ne olacak demeyelim, Müslümanca bir kamuoyu oluşturalım.

Dosdoğru yolda olup, o yolda ilerleyebilmemiz için Rabbim hepimize başarılar ihsan etsin.

Tekrar görüşmek dileği ile..